Savaş Sanatı’ndan Anda Yaşamaya Kişisel Gelişim Dünyasında Bir Gezinti

M. Ö. 5. yüzyılda askeri stratejist Sun Zi tarafından yazıldığı tahmin edilen Çin’in en eski eserlerinden Savaş Sanatı tüm dünyada popülerliğini koruyan nadir Uzak Doğu eserlerinden biri. Tüm dünya dillerinde hala yeni tercümeleri basıldığı gibi askeri okullardan iş dünyasına sinema sektöründen edebiyata her alanda önemli bir kaynak olarak referans gösterilmeye devam ediyor. 20. yüzyıl başında Mao Zedong tarafından methedildiği için popülerleşen eserin günümüzde hala yaygın bir şekilde okunmasının sırrı rekabet merkezli hayatlarımızda kendine geniş yer açmış kişisel gelişim kitaplarıyla benzerliğinde yatıyor. 

Başarılı bir askeri düzenin ve stratejinin detaylarını konu alan Savaş Sanatı on üç bölümden oluşur. Eser, savaşın ince hesaplarla karar verilmesi ve yönetilmesi gereken bir eylem olduğu vurgusuyla başlar. Bugün hepimiz için sıradan sayılabilecek bu bilgi modern dönem öncesi imparatorluk Çin’i için oldukça ileri bir noktaya işaret etmektedir. Çünkü bu dönemde savaş kararının alınmasından saldırı ve savunma stratejilerinin belirlenmesine askeriyeyle ilgili her aşama sarayın astrologları ve kahinlerinin onayından geçmektedir. Dolayısıyla Sun Zi’nın savaşla ilgili kararları alırken, zemin ve iklim analizi ile komutanın karakter özelliklerine ve hatta yöneticilerle halk arasındaki ülkü birliğine dikkat çekmesi çağının ötesinde bir öngörü ve analiz gücüne sahip olduğunun ispatıdır. 

Bugüne kadar pek çok yorumcu eserde geçen “… yüz savaşta yüz zafer kazanmak en mükemmeli değildir. En iyisi savaşmadan baş eğdirmektir” cümlesinden hareketle Savaş Sanatı’nın amacının aslında fiili savaşı engellemek olduğunu iddia etmiştir. Fakat metnin geneli dikkate alındığında Sun Zi’nın oldukça pragmatik bir yaklaşım içinde olduğu, savaşı hayatın olağan akışının bir parçası olarak gördüğü, ve hatta savaşın maliyetleri göz önüne alınırsa kandırmacaya dayanan hızlı sonuç alma yöntemine inandığı görülebilir. Örneğin kitabın daha ikinci sayfasında şunları söyler Sun Zi:

“Savaş kandırmacalı bir iştir. Bu nedenle vurabilecekken vuramayacakmış gibi göstermek, saldıracakken saldırmayacakmış gibi göstermek, yaklaşırken uzaklaşıyormuş gibi göstermek, uzaklaşırken yaklaşıyormuş gibi göstermek gerekir.” (s. 2)

Yine savaşılacak arazilerin özellikleri ve düşman toprağında nasıl hareket edilmesi gerektiğini anlattığı bölümde savaşta en önemli unsurun sürat olduğunu vurgular. Düşmanın hareketsiz olduğu anda harekete geçilmesini, öngöremediği yoldan gidilmesini ve beklemediği anda vurulmasını salık verir (s. 34). Kısacası savaş kesinlikle kazanılması ve bunun için de hızla ve kurnazca hareket edilmesi gereken bir hamleler bütünüdür. Bu kitabı yazarak Sun Zi ülkesinin kral ve komutanlarına büyük bir hediye vermiş, oyunun inceliklerini her seferinde baştan keşfetmeleri yerine hızla harekete geçmelerini sağlayacak bir el kitabı hazırlamıştır. 

Savaş Sanatı’nın iş dünyasında kullanımına bir örnek

Bu içerikten de anlaşılacağı üzere Sun Zi’nin savaşı algılama ve yorumlama biçimi günümüzün rekabetçi iş ve sosyal yaşamında hayatta kalma ve başarıya ulaşma yöntemleriyle büyük benzerlikler göstermektedir. Son yılların “anda kalma” veya “farkındalık” olarak bilinen “mindfulness” akımlarından önce özellikle 90’larda ve 2000’li yılların başında iş dünyası neoliberal dalgayı arkasına almış, kişisel gelişim yöntemleriyle bireyi rekabette ön planı çıkaran doğrusal bir başarı anlatısını kutsallaştırmıştı. Bu neoliberal dönemde kendisini mantar gibi çoğalan işletme bölümlerinden klimalı plazaların kübik bölmelerine atabilen genç beyaz yakalılar uzun süre hayatlarındaki tuhaflığın sırrını kişisel gelişim kitaplarında bulmaya çalıştılar. Ekonominin “zero-sum game,” insan ilişkilerinin ise “survival of the fittest” prensibine göre düzenlendiği bu acımasız ortamda Savaş Sanatı iş dünyasının kutsal kitabı haline geldi. Sonuçta plaza hayatı işçi-işveren çatışmasını değil, çalışanlar arası rekabet ve çekişmeyi merkezine alan yeni bir ilişkiler ağı yaratmış, bu karmaşık ağlardan kurtulmanın tek yolunu rakiplerini alt etme olarak belirlemişti. Üstelik iş hayatının Savaş Sanatı’ndaki “krala değil komutana koşulsuz sadakat” prensibine göre düzenlenmesi asıl patronları perde arkasına iterek üst idari kadrolarda oturanların lehine yeni bir hiyerarşinin oluşmasına imkan tanımıştı. 

Artık şehir hayatından kaçıp kurtulmak değil, onun içinde mutluluğu yakalamak revaçta

Elbette Savaş Sanatı’nın bu güncel yorumlarla özsel bir ilişkisi yok. Hatta iş hayatının neoliberal organizasyonunda bir etkisi olduğunu bile söyleyemeyiz. Zaten batı dünyasında egzotik Uzak Doğu düşünceleri keşfedip Ferrari satma modası geçti sayılır. Uzunca bir zamandır yine antik Yunan düşüncelerinden Stoacılık ve onun farklı yorumları iş çevrelerine yol gösteriyor. Kişisel gelişim rafları artık “How to do nothing” yani nasıl daha az çalışırız benzeri başlıklarla dolu. Öldüresiye çalışmayla verimliliği maksimize etmeyi hedefleyen başarı merkezli bir anlatıdan aşırı çalışmayı eleştirip kişisel mutluluğu önceleyen, daha doğrusu kendi iç huzurunu bulamayanların iş hayatında da başarılı olmayacağını vurgulayan, ama onun için de yine sınırsız para harcamayı gerektiren yeni bir duruma geçtik. Savaş Sanatı bu yeni dalgaya dayanabilecek mi derseniz, “evet” derim çünkü tüm bu farkındalık ve anı yaşama akımlarının popüleritesine rağmen rekabetsiz ve çatışmasız bir kapitalizm düşünmek hala imkansız.   

Not: Savaş Sanatı’nın birkaç Türkçe çevirisi var. Ben alıntılar için İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Pulat Otkan ve Giray Fidan çevirisini kullandım.

Leave a comment